Organik yaşama geçerek, sağlıklı olabilirsiniz. Sizin için derlediğim bilgilere göz atarak, bilincinizi ve yaşam biçiminizi değiştirebilirsiniz.
Hayatımızın her alanı mayın tarlalarıyla dolu, o mayın tarlalarındaki mayınlara basmamak için büyük mücadeleler veriyoruz. Eğer o mayınlara basarsak, zehrin bütün bedenimize ve kanımıza zerk edilmesine izin vermiş olacağız. O zaman buradan hareketle şu soruyu yöneltebiliriz: Zehir ile hayatını kim riske atmak ister? Sorunun cevabının, hayır olacağını düşünerek şunu söylemek istiyorum: Konvansiyonel gıda ile beslenerek zaten bunu yapıyorsunuz hem kendinize hem de çevrenize zarar veriyorsunuz.
Pestisit deyimini daha önce duymamış olanlar muhtemelen vardır. Pestisit tarım zehri demek, o zehir meyve ve sebzelere bulaşıyor. Siz onu sirkeli suyla yıkasanız da arındıramıyorsunuz. Bu zehir insanları kısa ve uzun vadede öldürüyor. İşte bu yüzden kanser vakaları giderek ilerliyor. Lafın özü; Pestisit, zararlı organizmaları engelleyip, kontrol altına alırken, zararlarını azaltıyor ancak işin içine kimyasallar girince iş giderek ciddileşiyor. Pestisit, kimyasal bir madde, virüs ya da bakteri gibi biyolojik bir ajan, antimikrobik, dezenfektan ya da herhangi bir araç olabilir.
Pestisitler insektisit (böcek öldürücü), herbisit (yabani ot öldürücü), fungusit (küf öldürücü), rodentisit (kemirgen öldürücü) vb. şeklinde sınıflandırılan kimyasal maddeler…
GDO sorunu
Keşke durum sadece bundan ibaret olsa, ya GDO’lu tarıma ne demeli?
Genetiği değiştirilmiş organizma, genetik mühendisliğinin çeşitli teknikler kullanarak yaptığı müdahalelerle kalıtımsal değişikliğe uğrattığı bir organizma. Bu teknikler rekombinant DNA ya da “rekombinant DNA teknolojisi” olarak bilinirler. Birçok kişi genetiği değiştirilmiş meyve ve sebze tüketiyor. Aslında mecbur bırakılıyorlar, çünkü ekonomik alım gücü giderek azalıyor, eminim ki onlar da iyi beslenmek ister. İmkân sağlanamadığı için hastalıklar kapımızı çalıyor, bu o kadar acı ki! Organik beslenmelerini bir kenara bırakın, konvansiyonel gıdaların birçoğunu satın dahi alamıyorlar. Sonra toplumumuzda neden bu kadar hasta var diyorlar. Bilinçli olanların bir kısmı yine aynı sebeplerden ötürü içeriği temiz gıdaya erişemiyor.
Organik Beslenme
Organik beslenmenin sadece zenginlere özgü olduğunu düşünenler de var, bu hepimizin hakkı!
Düşünsenize mevsimi dışındaki domateslerin veya diğer meyve ve sebzelerin büyüklüklerini, işte onlar doğal zamanı dışında piyasaya sürülen ürünler. Aslında mevsimi dışında tüketmemek gerek.
Ülkemizde tarımsal üretimde genetiği değiştirilmiş tohum kullanımı yasaktır, zira tohumların baskın üreme ve yayılma potansiyelleriyle kontrolsüz olarak çevreye yayılmaları ve Anadolu’nun zengin bitkisel biyoçeşitliliğini tehdit etme olasılığıdır. Araştırdığım kadarıyla, Türkiye’nin ithalatına izin verdiği bazı GDO’lu ürünler bulunmakta.
Önemli olan ekolojiye zarar vermeden, gezegenin sürdürülebilirliğini sağlayan gıdalar tüketmek. Çevreye ve doğaya zarar vererek kendi sonumuzu getiriyoruz. Obezitede Avrupa birincisiyiz ve sağlıklı beslenemiyoruz. Mineral ve protein alamadığımız için de bağışıklık sistemimiz düşüyor ve çabuk hastalanıyoruz. Zamanında konvansiyonel gıda ile beslenen biri olarak, organik beslenmenin farkını anladığımda biliyorum geç oldu, ancak bir yerden başlamak gerekiyordu. Meyve ve sebzelerin tadı o kadar farklı ki, tarım zehirli ürünlerde tat yok. Sanki ot yiyormuşsunuz gibi, fayda alayım derken zarar alıyorsunuz. Beslendiğinizi sanırken, giderek kirleniyorsunuz.
Organik ve Konvansiyonel farkı
Organik meyve ve sebzeler kusursuz değildir, çürük çoktur. Mesela domatesi salkım olarak alıyorsunuz ve o salkımlarda küçük domatesler çıkıyor. Hatta renkleri sarı ve pembemsi olabiliyor. Normal marketlere gittiğinizde çoğu meyve ve sebze kusursuz ve parlak görünür, sanırsınız ki, parlak olunca doğal ve sağlıklıdır. Değildir! Bir önemli bilgi daha; organik meyve ve sebzenin rengi her zaman daha açık olur, eğer aldığınız süpermarkette hem organik hem de konvansiyonel varsa dikkatlice farkını inceleyebilirsiniz.
Yani dışarıdan sihirli elma gibi duran şeyler tehlikelidir. Meyve ve sebzenin kabuklarına sinen zehirler çoğu zaman meyve ve sebzenin içine de siner, o yüzden kabuklarla yemeniz sağlığınız için oldukça tehlikelidir, oysaki organik sebze ve meyvenin kabuklarını tüketebilirsiniz. Hatta o organik atıkları da komposta gönderebilirsiniz. Böylelikle bitkiler için gerekli olan besin elementlerini geri vermiş oluruz. Mesela patates kabuklarını kızartıp cips yapabilir veya elma kabuklarını çayınızda kullanabilirsiniz. Daha bunun gibi yapabileceğiniz birçok şey var. En güzeli ise muz kabuğunu peeling lifi olarak kullanmak.
Organik atıklar
Meyve ve sebzeler organik atık olduklarından dolayı onları her zaman değerlendirme şansınız var. Peki, organik ürünleri nereden almalıyız diye soracak olursanız, önerim Biokent olur. Ürün gamları oldukça iyi ve sipariş üzerine de ürün getiriyorlar. Tedarik için belirli günler var, onları iyi takip etmeniz gerek. Gittiğinizde sürekli meyve ve sebze bulunuyor, en güzel yanı da istediğiniz kadar alabiliyor oluşunuz. Çoğu organik market sadece internetten sipariş alıyor, burası onlardan farklı. Ayrıca soğuk zincir teslimat özelliği bulunmakta. Soğuk Zincir; üretim aşamasından başlayıp sevkiyat, depolama ve tüketim aşamasına kadar ki süreçte gıda ürünlerinin düşük sıcaklıkta saklanmasıdır.
Marketteki organik ürünler konvansiyoneller kadar çok çeşitli olmasa da temel ihtiyaçlarınızı alabilirsiniz hem böylelikle daha sağlıklı ve daha az tüketmiş olursunuz. Bu da obezite sorununa en büyük çaredir. Doymak için değil, beslenmek için yemek lazım, hatta bu sizin mottonuz olmalı. İnsanın yiyebileceği kadar tüketmesi kadar doğal bir şey yok.
Eğer Biokente uğramak ve bu deneyimi yaşamak isterseniz, Halkalı, Sahrayıcedit, Mavişehir ve Çayyolu’na uğrayabilirsiniz.
Sağlıklı ve sürdürülebilir yaşam için Elele!