Joker: Hayat tiyatrosuna yansıtılan istismar

  • 5 yıl önce
  • 8Dakika
  • 2067Sözcük
  • 62Görüntülenme
 

Hayatında hep mutsuz olan ve o mutsuzluğu yok etmenin en iyi yolu olduğunu düşünen gözde karakter Joker; hayatını gülmeye adıyor, çünkü onun için her şey komediden ve gülmekten ibaret… Perdeyi neredeyse ortadan ikiye bölen Joker’in hayatını nam-ı diğer Arthur Fleck’in hayatını konu edinen film, şiddeti ve aksiyonu aza indirgeyerek karakterin geçirdiği dönüşümün ardındaki sırlar bulutunu nasıl dağıtacağına kafa yoruyor. Karanlığı seyirciye deneyimleterek bazı akımlardan ve psikolojik teorilerden yararlanıyor. Modern dünyanın temellerini distopik anlatı tarzıyla 70’ler ve 80’lerin üzerine kuruyor. Hayal kırıklıkları, öfke, başarısızlık, sevgisizlik, çocukluk döneminde yaşanan travmalar, hayata hoşgörüyle bakamamak gibi daha birçok temayı bünyesine alıyor.

Dikkat! Bu yazı spoiler içerir…

Tıpkı bir dinde, insanın kendi beyninin ürünü olan şeylerin yönetimine girmesi gibi, kapitalist üretimde de insanoğlu, kendi elinden çıkma ürünler tarafından yönetilir.  -Karl Marx

Toplumun dışladığı ve herhangi bir sebeple kenara ittiği süper kahraman karakterleri, her zaman mit olmuştur ve o karakterler sayesinde sosyolojik baskının ve tiranlığın içsel travmalarına şahit oluruz. Bozuk ve kokmuş sistem, hiyerarşinin en alt tabakasında yer alan fakirlik içinde hayatını sürdüren insanları ister istemez derinlemesine etkiler, kimi eziklikten doğan gücü kanıtlamak için zalimliğini ortaya koyar, kimi de çöküşün kollarına bırakır kendisini…

Eminiz ki, yukarıdaki satırların aralarına birçok karakter yerleştirirdiniz, ama biz herkesin yakından takip ettiği kötücül karakter olan Joker’in toplumsal mesajlarını inceleyeceğiz. Şu bir gerçek ki; kişinin içinde bulunduğu sisteme karşı gelip sistemi anarşist bir ruhla bilerek veya bilmeyerek kırmaya çalışıyor oluşunun altında birçok neden yatmaktadır. Geçmişte yaşanılan travmaların psikolojik döngü ile birleşerek kişiyi rahatsız edecek konuma ve ruh haline sokması, etkiden doğan tepkinin bir acı olarak dışavurumudur. Sisteme bazen ne kadar karşı koyarsak koyalım, içinde bulunulan durumu yaşamak gerekir, ancak o şekilde nihai sonuca erişebiliriz.

Joker

Psikolojik sorunlara anında müdahale etmek, sorunların kökleşmemesi oldukça önemli, kökleştikleri zaman farklı yansımalar meydana geliyor ve içten içe tüketim başlıyor. Benzini olmayan bir araba nasıl ki yol alamıyorsa, kişi de yol almakta zorlanır, çünkü hep aynı şey önüne çıkar, ta ki iş işten geçene değin…

Her şeyin çocuklukta başladığını aktaran psikolojik veriler, öfke kontrolü sağlanmadığı zaman çocukların daha fazla şiddete eğilimli olduğunu ve büyüdüklerinde öldürme eyleminin onları ele geçireceğinden söz ediyor. Tıpkı Arthur (Joker) gibi… Yalanlar, travmalar ve bazı gizli sırlar içsel anlamda güçsüz olan birini devirmek için çok kolaydır, çünkü bunlar insanı başarısızlığı doğru iter. Başarısız insan da kendi varlığını ortaya koymak için herkesin dikkatini çekecek olaylara yönelir. Bu olaylar kişiye göre farklılık gösterir.

Sürekliliği sağlanması gereken sistemde Joker tamamen aykırı olduğunu kendini ötekileştirerek yerine getiriyor. Onu durdurmak neredeyse imkânsız, o aslından raydan çıkmış bozuk bir tren… Zaten histerik gülüşlerinin altında yatan ise acı dolu hayatın yalnızca gülerek katlanılabilir hale geleceği! Joker’in gülme eylemi aslında bir nevi negatif eylemlerin üzerini örtmeye çalışan bir nevi kamuflaj sosu. Hatta annesinin Joker’e atfettiği şöyle bir cümle var: “Senin amacın dünyaya kahkaha ve neşe getirmek…”

Palyaço olarak görev alan ve anti-kahraman (Anti-kahramanlar hikâyelerin sürükleyicisi oluyor ve onlar kahramanlar aslında gelişen olaylara reaksiyon veriyorlar) olarak tanımladığımız Joker ezilmek ve ezmek arasındaki zıtlık ilişkisini ortaya koyarak ezilen insanın içindeki hezeyanlara ışık yakarak ezme mekanizmasının nasıl işlediğine dair bazı hipotezler geliştiriyor. Onları şu şekilde aktarabiliriz: Ekonomik demokrasiyi kuvvetlendiren “Parasalcılık” ya da “Thatchercılık” akımı zenginlerin daha zengin, fakirlerin de daha fakir olduğuna dem vurarak modern dünyanın sancılarını simgeliyor. Ekonomik ve sosyal anlamda dibe batışı perdeleyen filmin, alt metninden doğan mesaj yoksulların ve eziklerin asalak oldukları için kapitalizmin kölelerine dönüşüyor oluşları… Alt tabakaya bazen dokunulmaması gerektiğini, dokunulduğunda ise kıyamet ve kaos çıkabileceğini ortaya koyuyor. Filmde, sınıfsal farkın meydana getirdiği derin yaralar aslında düzen ve otoriteyi ele geçirmeye çalışan Joker’in intikam şovuna dönüşüyor. Açıkça ifade etmek gerekirse, meydan yalnızca Joker’e ait, diğerleri ise Joker’in tutsakları…

Sistemin kurbanları yani emperyalizmle ezilen işçi sınıfına gönderme yapan film, Marksizm teorisini ana fikir haline getirerek iktidar meselesini, politik kirlenmeyi ve adaletsizliği beraber harmanlıyor. Hatta anarşist bir tezahürle, ezilenlere duyulan acıma ve empati duygusu aracılığıyla seyirci ile iletişim kurmaya çalışıyor, oldukça da işe yarıyor! Proaktif davranışlardan uzak olan Joker, adalet dağıtmaya çalışan bir deli gibi gözükmüyor; tersine adaletin çürüyen temellerini yeniden atmaya çalışıyor ve eğer hiçbir sınır, engel olmasa neler yapabileceğinin fantezisini kuruyor. Bu yönden de oldukça kışkırtıcı olduğunu belirtmekte fayda var.

Karakter ağırlıklı bir teatral dram havasında olan film, korkunç şiddet sahneleri ile göze girmek yerine psikolojik bir tahlil yaparak, Joker karakterinin yaşadığı uçurum dolu tehlikeleri belleğimize kazıyor. Sıra dışı bir Joker tablosu çizen film, aşina olduğumuz Joker filmlerinden oldukça farklı, aksiyon az ve derinlik fazla… Narsis kişilik bozukluğu ve daha birçok psikolojik bozukluğu olan Joker toplam 7 çeşit ilaç içerek toplumun yarı yolda bıraktığı bir kişiyken, önüne çıkan engeller onu bambaşka birine dönüştürüyor, ama suçlu olan kendisi değil, onu o hale getirenler! Komedyen olarak başarısızlık damgası yiyen Joker’in ünlü bir komedyen (Robert De Niro) tarafından alaycı ve küstah bir biçimde aşağılanması toplumsal savaşın hiç bitmediğinin ve bitmeyeceğinin en önemli kanıtı. Buradan hareketle, şunu sorgulamak lazım: Her an her şey ters gittiğinde insan öfkesine yenik düşüp şiddeti merkeze alarak ezeli bir katile mi dönüşmeli? Cevabını siz okuyuculara bırakıyoruz, zira psikolojik destek gören Joker’in bir gün sosyal hizmetler tarafından ne ilaç desteği alamayacağını öğrenmesi bazı dengeleri tamamıyla değiştiriyor. Bunu yapan kim peki? Sistemin ta kendisi!

Daha da ileri gidersek, akıl ve ruh sağlığının kontrol edilip iyileştirilmesi yönünde sıkıntıya sebep olan devlet desteğinin yetersizliğini eleştiriyor. Seçkinliğin bazen küstahlık ile dolup taştığını satırlara yansıtan film, liberalizmi ve bildiğimiz düzeni ters yüz ederek düzensizliği ve siyasal ve yönetimsel anlamda beliren güçsüzlük nedeniyle toplumdaki devlet denetimini bozan Joker’i karakterize ediyor. Kontrolü kaybeden ve söyleyeceklerini maskesi altına gizleyen bir Joker ile özdeşleşiyoruz.

Joker

Joker’i haklı çıkartmak…

Geldik filmdeki en önemli sahneye… Joker’in çöküşü ve yükselişi ile bağlantı kuran melodramatik ve ikonik merdiven, alegorik bir metaforun neden olduğu kaosu sembolize ediyor.

Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda ortaya şöyle bir anlam çıkıyor: Hayatında baba hasreti çeken Joker aslında halk tarafından yaratılan, insanlığa mesaj vermesi için gönderilmiş bir elçi… Neden böyle bir kanıya vardık? Çünkü halk çoğu konuda sessizliğini koruyor, ama Joker bu sessizliği bir şekilde yıkmayı başarıyor. Bu bağlamda; yeni bir akım başlatan bir öncü ve rol model olarak perdeye yaftalanan film V For Vendetta-vari bir başkaldırış ile V filmine şapka çıkartıyor. Final sahnesindeki galeyan ve isyandan doğan bir provokasyonu sergileyen film, toplumun ciğerine doğru atılan bir ok misali Joker’in dünyasını tüm biçimleriyle önümüze servis ediyor. Diğer bir deyişle palyaço maskeleri aracılığıyla gizli kapıları açmak ve Joker’i haklı çıkartmak; filmin en önemli devinim noktası. Bu hususta distopik filmler ile kesiştiğini de söyleyebiliriz, çünkü tüm bu eylemlerin altında isyan mevzusu var.

Dünyaya kızgın bir karakter olarak kafamızda tahayyül ettiğimiz Joker, sosyopolitik varoluş sorunları olduğunu seyirciye mimikleri ve sözleriyle anlatıyor. İnsan doğasının yok edici yönüne ağırlık veren film, hepimizin bildiği çizgi romanı yapı bozumuna uğratıp, popüler kültürden bağımsız bir Joker portresi çiziyor. Bürokratik kararların, psikolojik tabanlı istismar meselesinin açılımlarını hikâyeye ustaca yönlendiren yönetmen Todd Phillips yer yer şu görüşe ışık yakıyor: “Medya hep güçlünün tarafındadır, çünkü medya kapitalizmden beslenir.”

Tüm bunları bir şablon üzerine oturttuğumuza göre, artık sıra filmin seyirciye ne kattığında… Bir karakterin doğuşunu ve şartlar gereğiyle suçluya dönüşme aşamalarını özel detaylar, farklı okumalar, puslu ve grenli atmosfer aracılığıyla 70 ve 80’lerin karanlığına vurgu yapıyor. Old school diye tabir ettiğimiz eski usul anlatım tarzını benimseyen film, estetik algısını merceğe alarak saf sinema diline hâkim olduğunun kanıtını sunuyor. Saf sinema diline haiz klişelerden ve blockbuster kavramından uzak bir film inşa eden yönetmen Todd Phillips, kişisel ve sade bir Joker anlayışını benimsiyor. Bununla beraber planlı, politik ve zekice kotarılmış bir Joker karakteri yerine bizim kendi ellerimizle var ettiğimiz bir karaktere ağırlık veriyor. Eğer Joker’e monte edilen histerik gülüşler biraz daha az olsaydı daha verimli olabilirdi, ancak o zaman Joker’e acımamız o kadar kolay olmazdı.

 Joker

Yönetmenin en vurucu sahnesi Joker’in otobüste sürekli gülmesiydi, çünkü çevresindeki insanlar rahatsız oluyordu. Bu rahatsızlığı anlatan bir pankart ve üzerindeki açıklama ise vitesi oldukça yükseltti. Yine de çevresindeki insanlar onu pek kale almadı, tam tersine ilgi odağı olmak için yaptığını düşündüler.

Netice itibariyle; güzel bir farkındalık ve haykırış filmi olarak kabul edebileceğimiz Joker, Joaquin Phoenix’in eşsiz ve Oscar’lık oyuncuğuyla akıllarda yer ediyor. Şu ana kadar Joaquin Phoenix’in gözlemlediğimiz en iyi performanslarından biri olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Ortada Oscar’a giden bir yol olduğu aşikâr… Yalnız son zamanlarda filme yönelik bazı sıkıntılar medyayı sallamakta… Topluma ait meselelerin neden maskeli bir kahramanın altına süpürüldüğü ve onun üzerinden anlatıldığına dair bazı olumsuz düşünceler yer alıyor. Bu konu hakkında unutulmaması gereken bir şey var: genelde propagandası yapılan hassas mevzuların medya (sinema, tv, dijital platformlar) aracılığıyla yerine ulaştığını biliyoruz. Bazı şeyleri direkt olarak aktarmak zordur, o yüzden farklı metotlar tercih edilir.

Son olarak şunu da belirtelim: Birçok kişinin beğenisini kazanan Joker filminin bir seri olabileceği varsayılıyor. Buna Joaquin Phoenix şöyle yanıt veriyor: “Joker’in düşlerimin rolü olacağı hiç aklıma gelmezdi. Şimdi ise dürüstçe söyleyeyim, onu düşünmeden duramıyorum. Todd Phillips’e de birlikte başka ne tür işler yapabileceğimizi sordum. Özellikle de Joker’e dair ilgi çekici yeni bir iş yapmak gibi” bekleyip göreceğiz.

Yazı: Arzu Çevikalp

arzu.kultursanat@gmail.com

Habertürk 

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Abone Olun
Yeni yazılardan haberdar olun ve bizimle kalın