Psikolojik şiddet ve Ardıl Görüntü filmi
En büyük insanlık ayıbını anlatan Andrej Wajda’nın Powidoki (Ardıl Görüntü) filmi siyasi meselelerden dolayı sanatın Stalin’in diktatörlüğü ve faşist ideolojisiyle sarıp sarmalandığı, zorla yaptırım uygulandığı bir toplumun çok büyük zorluklarla ayakta kalmasını resmeder. Onun izinden gitmeyenlere ise Hitler-vari yöntemlerle türlü türlü şiddet oyunları oynar. “Ya bendensiniz ya değilsiniz” diye toplumu ikiye böler ve sanatta bundan nasibini alır. Deneysel bir sanat anlayışına sahip olanlara soluk alma hakkı dahi tanımayan Stalin yönetimi, Wladyslaw Strzeminski’nin yaşamını yerle yeksan eder ve onun trajik hikayesini izlemek gerçekten de çok göz doldurucudur. Stalin’in kaba kuvvet kullanarak hakimiyetini elden bırakmaması, iç benliğindeki çatışmalar, egosal çıkarlar hem binlerce insanın hem de Wladyslaw Strzeminski’nin yaşama gözlerini yummasına neden olur. Bu bağlamda, özgürlüğün şiddetle değil, barışla sağlanması gerektiğini anlatan film, sanat yapmanın limitini kaldırarak tarihsel süreçte yaşanılanların altını çizer ve seyircilerin akıllarına milyonlarca soru düşer. O soruların cevaplarını bulmak için film üzerinde birkaç gün düşünmek ve hikâyeyi hazmetmek gerekebilir.
Şiddetin en şiddetlisi haline dönüşen, adeta beyazperdeyi galon galon kanla boyayan “My Bloody Valentine” (Sevgililer Günü Katliamı) ise mutlu sevgililerin yaşamına bir gölge gibi çöker ve onlara kâbus dolu anlar yaşatır. Kömür madenindeki kazada 5 kişinin ölmesine sebep olan Tom Hanniger, on yıl sonra, Sevgililer Günü’nde kasabaya döner ve neden olduğu ölümler peşini bırakmaz. Geçmişte yaşanılan karanlık olaylar yeniden tekerrür eder. Başında madenci kaskı, elinde kazma olan, durdurulamaz bir katil etrafta kol gezmektedir. Tom ve diğerleri dehşetle fark ederler ki katil onları öldürmeye gelmiştir. O katil seneler önceki katil midir orası muallak işte…
Şiddeti anlatan çok fazla film olduğu için, tüm filmlere bir yazıda yer vermek pek olası değil, o nedenle önemli bulduğumuz filmlerin isimlerini sizlerle paylaşıyoruz: “Fight Club”, “Kill Bill”, “Ichi The Killer”, “Hostel”, “Midnight Meat Train”, “History Of Violence”, “Existenz”, “Funny Games”, “L’instinct De Mort”, “Cache”, “Killing”, “Seven” ve daha niceleri…
Yaptığımız genel analiz nezdinde, şiddet; toplumsal baskının insanlar üzerindeki yaptırımını ortaya koyan, iç kaos ve saplantıya davetiye çıkartan, toplumu provakatif anlamda manipüle eden eylemlerin kötüye kullanılış biçimidir. Daha detaylı bir ifadeyle, şiddet insanı kemiren endişelerin vücut bulmuş şeklidir. Bu bağlamda; şiddet ile hayatlarını tüketen insanlar beyazperdeye yaftalanan filmlerle kendi kafalarında kurguladıklarını aynı potada eriterek kendilerini yeni bir kurmaca gerçeklik içine hapsetmiş oldular ve zaman zaman şiddeti gerçek hayata taşıyarak kaçınılmaz sonu yarattılar.
*Psikesinema Dergisi, sayı 14, Kasım-Aralık 2017