Müzik Tarihinin Dinamiklerine Meydan Okuyan Bir Albüm: Wonderful Wonderful – The Killers
Grubun diskografisindeki beşinci albüm olan Wonderful Wonderful ile The Killers grubunun olgunlaştığını fark etmek mümkün. Bu, grubun diğer albümlerinden daha kişisel bir ruha sahip, yeni seslerle lirik temaları bir arada buluşturan bir albüm. Grubun vokalisti olan Brandon Flowers, bugün müzik endüstrisinin en yetenekli şarkıcı ve şarkı yazarlarından biri olarak anılıyor. Bu albümle ilgili verdiği röportajlarında albüm için şarkı sözleri yazarken 60’ların ve 70’lerin müzik tarzından oldukça etkilendiğini ve bu albümünde o etkilenmeden pay aldığını dile getiriyor. Wonderful Wonderful’da onun bu zamanlararası etkileşimiyle albüme çok yönlülük kattığını görebiliriz. 2004 yılında yayınladıkları ilk albümlerinden bu yana müzik tarzları çokça olgunlaşan The Killers, Wonderful Wonderful ile, Battle Born albümlerinden çok daha fazlasını sunuyor.
İrlandalı yapımcı Jacknife Lee’nin kendi stüdyosunda kaydedilen albümün şarkıları, karmaşık katmanlı sesler eşliğinde dağınık melodileri bir arada buluşturuyor. Daha önce, U2, Kodaline ve Snow Patrol gibi isimlerle birlikte çalışan Lee, Wonderful Wonderful ile sanki daha önce çalıştığı kişilerden olan etkileri The Killers’ın kimyasıyla birleştirmiş. Bu albüm için şarkı yazmada katkısı olan ve daha önce Indie Pop, Elektronika, ve Soft Rock gibi müzik türleri için şarkı yapım çalışmalarında önemli rol oynayan Alex Cameron, Wonderful Wonderful ile uyumlu bir armoni yakalamış. Albümün son şarkısı olan “Have All The Songs Been Written?” adlı şarkı, bir nevi onun albümdeki emeğini simgelemek için bu şekilde isimlendirilmiş. The Killers ile daha önceki albümlerinde de iş birliği yapan Mark Knopfler’ın da bu şarkıda gitarıyla gruba eşlik etmesi Wonderful Wonderful’a bulunmayan doku ve sesleri ekleme şansı veriyor. The Killers’ın her yeni albüm için daha önceki albümlerinde birlikte çalıştığı kişilere yer vermesi grubun başlangıçtaki dinamiğini koruma konusunda yardımcı oluyor.
80’lerin müzik tarzının sindiği bu albümde birbirini düzenli olarak takip etmeyen müzik dalgaları var. Özellikle albüme adını veren “Wonderful Wonderful” buna en iyi örneklerden biri; son derece çarpık melodisi olan bu şarkı, uzun vokaller ile ritüel – koro formları içindeki dokusal yapılara sahip. Ayrıca şarkı alt temasında maladroit rock ve disco tarzı ritimleri de barındırmasıyla dikkat çekiyor. Albümün kalitesini daha çok bu biçimlerdeki basit ama heyecan verici bir armonik dil belirliyor. Albümün ikinci şarkısı olan “The Man”in içinde barındırdığı güçlü synth ve funky ritimler, şarkının belkemiğini oluşturuyor. Ayrıca bu şarkı albümde grubun dört üyesinin de beraber yazdıkları tek şarkı olarak dikkat çekiyor. Bu şarkı aynı zamanda David Bowie’nin şarkılarının yapısını da andırdığı için bir nevi onun eserlerine neşeli bir funky disko şarkısı olmuş.
Albümün üçüncü şarkısı olan “Rut”, cılız synth’lar ve davul ritimleriyle albümün dikkat çeken şarkılarından biri olarak çıkıyor karşımıza. Bu şarkı belki de grubun diğer albümlerindeki şarkılara benzerliğiyle albümün nostaljik denilebilecek ‘en’ kategorisindeki şarkıdır. “Rut”ın yapısında duraksamalar ve molalar etkin bir şekilde ortaya çıkıyor. Albümün bir sonraki şarkısı “Life to Come”, albümdeki diğer şarkılara göre içinde en az yeni şeyler barındıran parça. Şarkıda en çok ön plana çıkan enstrüman davul ve gitarken, aynı zamanda şarkıya hâkim olan bu iki enstrüman, dinleyiciye iletilmek istenen duyguyu en iyi şekilde ileten köprü görevini de görüyor. Ek olarak Wonderful Wonderful albümündeki şarkıların çoğunda ön plana çıkan koro, bu şarkıda arka plana itilmiş. Ancak şarkının kendi halinde, sakin ve sade olması, dikkat çekmesini sağlıyor.
Bir sonraki şarkı “Run for Cover”, tam anlamıyla rock and roll türünün tüm özelliklerini barındıran bir parça sanki. Bu şarkıyı dinlerken kafanızın istemsiz bir şekilde bir oraya bir buraya hareket ettiğini deneyimleyebilirsiniz. Parça genel itibariyle dikkat çekici ve kendini sevdiren bir şarkı ancak tek bir sebepten bu şarkıya dair uzak kalabilirsiniz; o da şarkıda enstrümanların vokalin önüne geçmesi. Bu durumu ilk dinleyişte anlamamız zor olsa da şarkıyı birkaç defa dinledikten sonra kulaklarda bağımlılık hissi yaratacağından, sonraki dinleyişlerde bu durumu fark etmek hiç de zor değil. Ayrıca kişisel bir görüş olarak şunu da eklemek gerekir ki bu şarkının girişini Placebo grubunun albümüne de adını veren “Meds” şarkısının girişine ve titreşimlerine benzetmemek elde değil.
Albümün altıncı şarkısı “Tyson vs Douglas”, albümdeki diğer şarkılara göre daha belli bir hikayesi olan bir şarkı. Yani, en azından şarkı sözlerinden bunu rahatlıkla çıkarabiliriz. Bu şarkı insanı bir süreliğine eğlendirme, keyiflendirme havasına sahip ancak yine de “Run for Cover” veya “The Man” gibi sürekli sürekli dinleyeceğiniz bir şarkı olmayabilir. Sonraki şarkı “Some Kind of Love”, son derece hafif bir girişi ve ince seslerin üst üste geldiği tınılara sahip olan bir şarkı olarak albümdeki yerini alıyor. Albümün en hafif, ruhunuzda kuş tüyü kadar hafif bir ağırlık bırakan bu şarkı kulaklarınızın derinliklerine işleyebilir. Albümdeki sekizinci şarkı olan “Out of My Mind”, tamamen ‘unutulmaz’ olan bir ana, şeye, nesneye, olaya methiye niteliğinde. Bu şarkıdaki koro ritimlerini diğer şarkılarınkiyle karşılaştırmak biraz zor. Aslında bu şarkıdaki koro kullanımını açıklamak ya da üzerine yorum yapmak da biraz zor; açıkçası şarkı tam anlamıyla, ya seversiniz ya da hiç sevmezsiniz havasında. Albümün sondan bir önceki şarkısı olan “The Calling”, naif şarkı sözleri olan yavaş ve akıcı bir yapıya sahip. Indie rock kıvamındaki bu şarkının kendini kabul ettiren hafif asi bir yapısı da var. Ayrıca genel havası itibariyle Biblical Blues Rock tınılarını da barındırıyor. Albümün son şarkısı olan “Have All The Songs Been Written?”, albümde soru formuyla yazılan tek şarkı. Bu şarkı genel havası itibariyle dinleyende Springsteen ve U2’yu anımsatıyor. Albümdeki diğer şarkılara göre nadir arka plan vokalleri olan bu şarkı muazzam tınıları kadar sözleri de harika olan şarkılardan biri.
Wonderful Wonderful’daki şarkılar grubun yaşını büyük gösteren duruşuyla dinleyiciyi ortak bir müzik türünün alt türleriyle bir arada topluyor. Wonderful Wonderful, yer yer kültleşmiş rock ‘n’ roll parçalarının tipik ritimleriyle The Killers’ı klasik, bilinen kabuğundan çıkarsa da özünü hatırlatıcı tipik ritmini tamamen kaybettirmiyor. Albüm ciddi anlamda güçlü ve tutarlı bir albüm; zamanının en iyi tınılarını sunuyor. 2000’li yılların ön plana çıkan diğer gruplarını günümüzde sıyırıp geçen The Killers, belli ki bu albümlerinde de en iyisini sunmak için yaptıkları işin üzerinde derinlemesine çalışmışlar. Eminim ki grubu yakından takip etmeyen ve hayranı olmayan kişilerin de daha ilk dinlemesinde dikkatini çekebilecek niteliklere sahip Wonderful Wonderful. Sonuç olarak albüm, lirik yaratıcılığının yanı sıra çok yönlü bir rock albümü olarak da The Killers’ın en iyi albümleri arasında başı çekecek gibi görünüyor.
Yazar: Burcu Meltem Tohum
[mks_separator style=”solid” height=”2″]
Değerli okurlar yazılarım hakkında olumlu ya da olumsuz görüşlerinizi yorum kısmına bırakacağınız mesajlarınızla bana iletirseniz çok memnun olurum. Yapacağınız yorumlarla daha özgü içerikler üretmeme katkıda bulunduğunuz için şimdiden teşekkür ederim.