Şiddet, katliam, vahşet ve cinayet ne yazık ki hayatımızı işgal etmiş durumda, nereye gidersek gidelim kurtulamıyoruz. Adeta bizi ele geçirmek için pusuda bekliyor. İntikam duygusu ile tatmin olan insanların sayısı giderek arttığı için cinayet oranları katbekat artış göstermekte… Özellikle de kadın cinayetleri!
Ataerkillikten bağımsız olarak ayrı bir kategoride değerlendirebileceğimiz “cehalet” kavramına ışık yaktığımızda ortaya çoğu zaman şöyle bir yargı çıkar: “Cahil insan her şeyi yapar, ondan her şey beklenir.” Farkındalığı gelişmemiş, bakış açısı oluşmamış, hangi perspektiften bakacağına dair en ufacık fikri olmayan bilgi ve kültürden uzak olan kişiler, karşılarındaki insanı baskın çıkmak adına ezerler, çünkü empatiden yoksun olmak böyle bir şeydir. Aslında bu insan olmanın özünü kavrayamamakla ilintilidir. Hiyerarşik düzenin her ne kadar kendine göre sorunları olsa da ülkemizin özellikle bazı şehirlerinde sosyolojik tabanlı bir altyapı sorunu yaşandığı için terazinin bir ucu daha ağır basmaktadır. Bu şu demektir: “kadın susar, sessiz kalır ve denileni yapar.”
Aslında kadın ve erkek ayrımı yapmak eşitliği öldürür, ama yukarıda söz ettiğim gibi halen birçok şehrimizde bu meseleye dayalı sorunlar yaşanmaktadır. Oysa ki, bir birey hakkını savunup, sesini çıkartma yasasına sahiptir, zira içsel ve dışsal özgürlük bunu gerektirmektedir. Her nefes alıp verdiğimiz sürece de bu böyle olmaya devam edecektir.
Şu önemli bir gerçektir ki, eğitim seviyesi yeterli olmayan, kendini yetiştirmeyen ve kadını sadece bir meta olarak gören kişiler suç işlemeye meyillidirler, ama her cahil suç işleyecek diye de bir kaide yoktur. Suç işlemek şuur kaybıdır ve güçle gelen şiddet ise kendini önemli hissetme arzusu ile eşdeğerdir.
SEVGİ YERİNE ÖFKEDEN BESLENMEK
Alexander Herzen der ki; “İnsan gelişimi, kronolojik adaletsizliğin bir tarzından ibarettir; çünkü sonradan gelenler aynı bedelleri ödemeksizin, kendilerinden önce yaşayanların emeklerimin meyvesini yer.” Ne yazık ki adaletsizliğin vuku bulduğu toplumumuzda bedel ödemeyen kişinin bedelini bir başkası ödüyor ve ödeyen de maalesef kadınlar oluyor. Mesela son yaşanan Emine Bulut cinayetinde olduğu gibi…
Emine Bulut cinayetine geçmeden evvel konuyu enine boyuna tartışmak istiyorum.
Psikolojik döngüleri, içsel savaşları, kâbusları, şiddeti, otoriter ve faşist baskıyı bir arada yaşayan sorunlu kişiler, karşı cinse duydukları kıskançlık veya başka sebepler nedeniyle kendilerini kaybederler ve devreye öfke ve narsist tavırlar girer. Bunun nedeni fiziksel veya psikolojik yaptırımdan kaynaklanmaktadır.
Genel olarak değerlendirdiğimizde, halen yer yer ikinci sınıf olarak görülen ve düzen altında ezilen kadınlar, bugün birçok vasfa sahip olmakla beraber, ‘liderlik’ kavramının altını çizerek, siyasi güçlere sahip olmuşlardır. Siyaset ve politika ile de yakından ilgilenen kadınlar disiplin ve otorite nasıl sağlanır sorularının yanıtlarını, ortaya koydukları işlerle göstermişlerdir. Altını çizmek gerekir ki, zaman zaman “başarılı duruş” mevzusu, sorunların sorunları doğurmasına sebebiyet vermektedir. Başarılı duruş sergileyen ve hayatını idame ettiren kadınların durumu oldukça zordur. Çoğu zaman hedef noktası haline gelirler, ama bunu hasta ruhlu kişiler yapar. Normal bir insan durup dururken karşısındakine zarar vermez, veremez!
Sevgi yerine öfkeden beslenmek kişiyi raydan çıkarır ve kişi içinde yaşadığı toplumdan giderek uzaklaşarak kötülükle dans eder. Tıpkı Emine Bulut’un canına kıyan Fedai Baran misali…
VAHŞETİN BÖYLESİ
Eğer bir insan eşini öldürdükten sonra “hayvan kestim” cevabını veriyorsa, insanlıktan çıkmış demektir. İnsanı kafasında bir hayvan yerine koyan Baran, vahşeti gözünü kırpmadan gerçekleştiriyorsa beynindeki olumlu hücreler ölmüş demektir. Aslında hayvan kesme cümlesinin altında yatan mevzuyu şu şekilde yorumlayabiliriz: cinayet önce hayvan kesmekle ve öldürmekle başlar. Çocukluğunda hayvan katili olan bu kişiler ileride büyük cinayet işlerler. Belki de Baran çocukluğunda hayvan öldürdüğü için o cevabı vermiştir.
Buna ek olarak, çocuğunun velayeti konusunda eşinin kendisine hakaret ettiğini söyleyen Baran, 4 yıl önce boşandığı eşini öldürmek için önceden plan yapmış olsa gerek ki, anından bıçağı çıkartıp öldürdü. Toplumda o kadar çok ruhu ve aklı bozuk insan var ki, önemli olan bunca hasta insanı iyileştirmek, geçici değil kalıcı bir çözüm bulmak. Sadece ülkemizde değil dünyanın her bir yanında birçok vaka yaşanıyor ve buna dur diyemiyoruz.
Hatırlarsanız 2018 yılında buna benzer bir olay yaşanmıştı. Oyuncu ve sunucu Vatan Şaşmaz otel odasında eski manken Filiz Aker tarafından öldürülmüştü. Tam bir vahşetti ama bu kez roller farklıydı. Uzun süre kendimize gelemedik.
Emine Bulut meselesi de tıpkı Vatan Şaşmaz ve Münevver Karabulut cinayetleri kadar ciddi. En acısı da cinayet esnasında kızının annesine Anne lütfen ölme! diye feryat edişidir. Düşünsenize çocuğunuzun öyle bir anı yaşadığını, o çocuk bir daha normal bir hayat sürebilir mi? Okuduğum ve araştırdığım bir kaynakta Hitler’in ailesinin gözleri önünde namluya dizildikleri yazar, doğruluk payını bilmemekle beraber yaşanamayacak kadar büyük bir acı olduğunu hissediyorum. Kimbilir belki de Hitler’in travmatik yaşamı ileride onun diktatör oluşuna neden olmuş olabilir.
ŞİDDET SORUNU HALA KARANLIKTIR
Bu bağlamda, akıllara direkt şu soru düşüyor: Bundan 60 ya da 70 yıl önce de bu kadar cinayet işleniyor muydu ve bu cinayet oranları nasıldı? Georges Sorel 60 yıl önce şöyle bir söz söylemiş: “şiddet sorunu hala hayli karanlıktır.” Bu karanlığın derinliğine gömülen akıl hastası katiller, medyanın tekelinde olan iletişim organlarının özendirici yapısı nedeniyle cesaretlerini toplayıp öldürme girişimlerinde bulunmaktadırlar. Yozlaştıkça, barbarlaştıkça ve iradesizlikle yönetildikçe değişen üretim ve tüketim alışkanlıkları ister istemez dengelerin değişmesinde büyük bir rol oynuyor. Sosyo- kültürel durumları ve kapitalist eylemleri göz önüne aldığımızda, koca tablodaki çatlakları fark ediyoruz ve o çatlakların giderek büyümesine göz yumuyoruz.
Katillerin giderek çoğaldığı toplumlarda; çöküşün, kendini bırakmışlığın, güçsüzlüğün ve özgürleşememenin getirdiği sorunlar eşliğinde kanımızı donduran bin bir türlü olaya şahit oluyoruz ve o olayların uzun süre etkisinden çıkamıyoruz. Toplu bir kıyametin eşiğinde olduğumuzu hatırlatmak istiyorum, her ne kadar tersini düşünmek istesem de…
Nice Emine Bulut’lar bir hiç uğruna can veriyor, sonra onların güzelim çocukları annesiz kalıyor ve ardından kötülüğün kollarına bırakılıyor. Halide Edip Adıvar’ın “Bir gece, pusuya düşürmek, arkasından vurmak tasarlanmıştı.” sözü buna kanıt niteliğinde…
Diğer taraftan da bazı kadın-erkek eşitsizliğinin verdiği çürük meyveler bizi içinde bulunduğumuz uçuruma doğru itmekte olduğunu söyleyebilirim ve hatırlayacağınız üzere bu eşitsizliğe dur diyen ulu önderimiz Atatürk olmuştur. Atatürk’ün kadın-erkek eşitliliği üzerine yaptığı çalışmalar sayesinde kadınlar gerekli haklara sahip olmuşlardır. Ulu önder için adalet sistemi kilit noktadır ve temeli onun üzerine inşa etmiştir, geriye kalan şeyler ise temelin devamını oluşturmuştur.
Bu bağlamda, kadını öne alarak onu koruyan seven sayan ve gücünü onların iyiliği için kullanan kişileri takdir ediyoruz, çünkü o kişiler karşılarındaki insanla iletişim kurabilenlerdir. Yakın zamanda içlerindeki acıyı bastırarak Emine Bulut’un ailesini taziyeye giden CHP başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Canan Kaftancıoğlu görevlerini yerine getirerek üzüntülerini dile getirmişlerdir.
BİTSİN BU İŞKENCELER
Netice itibariyle; yürek burkan mutsuzluklara ve vahşete seyirci olmamak için, bazı yaptırımlarla ve sosyal sorumluluk projeleriyle, kitlelere haykırmak oldukça önemli. Çalınan çocukluklara son vererek çevremizde yaşanılanlara at gözlüğü ile bakmayıp, yüreğimizi ortak bir paydada birleştirmemiz için bir arada olmamız gerekmiyor mu?
Üzülmeye, ağlamaya ne zaman bir son vereceğiz? Bu şiddet, bu sapkınlık ne zaman bizi terk edecek? Toplumu bozan katillerin, hastalıklarının genetik ya da başka nedenlere dayandığı bulununca belki bazı şeyler değişebilir, ama değişmeyecek bir gerçek var, o da bazı bilinçsiz annelerin erkek çocuklarına gereğinden fazla ilgi gösterip onları birer savaşçı yerine koymaları. Unutulmasın ki, kadınlar da en az erkekler kadar savaşçıdır!
Aydınlık bir dünya için bilinçlenelim!
Medyasiyaset